Sıkça Sorulan Sorular
Obezite ameliyatı öncesi hastayla görüşme yapılır. Bu görüşmede hastanın kilo alma hikayesi dinlenir, ameliyat sonrası süreç planlanır ve psikolojik değerlendirme yapılır. Kişinin içinde bulunduğu durum, bu durumun kaynağı ve zorlukları, ameliyat sonrası oluşabilecek riskler görüşmede değerlendirilir. Hastanın kilo almasına neden olan etkenler neler? Bunlar öğrenilir; ki ameliyattan sonra dikkat edilebilsin. En önemki nokta ameliyat öncesinde ve sonrasında hastayı nelerin beklediğinin anlatılması ve sonraki süreçteki hayata adapte edebilmektir.
Tüp mide ameliyatı yeme kapasitesinin ve açlık hissinin azaltılması için yapılır. Ameliyatta midenin bir bölümü çıkarılır ve dolayısıyla küçülür. Ancak aynı zamanda çıkarılan bölüm açlık hissini oluştan bölüm olduğu için açlık duygusu da azaltılır. Eğer ameliyat sonrasında hasta da hayatında olumlu değişiklikler yaparsa kilo vermek kaçınılmazdır. Artık fiziksel, sosyal ve psikolojik sorunlar iyileşecektir.
Diyet ve egzersizle düzelmesi çok zordur. Yüzde vermek gerekirse yüzde 2 gibi düşük ihtimaldir.
Vücut kitle indeksi 30'un üzerinde olan kişiler obez, 40'ın üzerinde olan kişiler morbid obez olarak nitelendirilir. Bu kişilerin vücudundaki kilo ve yağ birikimi sağlığını tehlikeye atacak kadar fazladır.
Kiloyu boyun metre cinsinden karesine bölündüğünde çıkan sayıdır.
Vücut Kitle İndeksi (VKİ) = Vücut ağırlığı (KG) / Boy uzunluğunun karesi (m2)
Morbid obez kişilerde sosyal hayat, yaşam kalitesi ve psikolojik sorunlarla birlikte çok ciddi sağlık problemleri görülebilir. Tip 2 diyabet, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları, uyku apnesi, uykuda solunum durması, kireçlenme, fıtık, safra kesesi taşı, meme kanseri, kolon kanseri, idrar kaçırma, kas ve iskelet hastalıkları bu problemlerden bazılarıdır.
Morbid obezite bariatrik cerrahi dediğimiz ameliyatlarla tedavi edilir. Bariatrik cerrahide her hastaya tek yöntem uygulanamadığı için basit bir şekilde anlatmak kolay değildir.
Laparoskopik cerrahi safra kesesi hastalıkları, reflü, mide-kasık fıtıkları, apandisit, kolon ve rektum kanserleri, böbrek nakli, dalak cerrahisi gibi birçok hastalıkta kullanılan kapalı ameliyat yöntemidir. Açık ameliyata göre birçok avantajı içinde barındıran laparoskopik yöntem obezite ameliyatlarında da kullanılır. İnce uzun aletler ve video kamera yardımıyla 0,5-1 cm'lik deliklerden girilerek görüntüleme ve tedavi yapılır. Açık ameliyattaki gibi büyük kesilerin açılmaması en büyük avantajıdır. Kesiler çok küçük olduğu için hasta daha kısa sürede iyileşir.
Yapılacak ameliyat yöntemi hastanın durumuna göre belirlenir. Yani en etkili cerrahi yöntem hastaya en uygun seçilen yöntemdir. Ancak en çok yaptığımız obezite ameliyatının tüp mide ameliyatı olduğunu söyleyebiliriz.
Obezite ameliyatları arasında en yaygın kullanılan yöntemlerden biridir. Genellikle morbid obezitede uygulanır. Kapalı (laparoskopik) yöntemle yapılan bu operasyonun ilk aşamasında midenin girişinde 30 ml hacminde küçük bir mide tüpü oluşturulur ve kalan büyük mide tamamen ayrılır. Bu büyük mide karın içerisinden çıkarılır ve salgılarını üretmeye devam eder. İkinci aşamada ise küçük mide tüpüne ince bağırsak ile bağlantı yapılır. Bu bağlantı aracılığı ile besinler büyük mideyi bypass eder ve ince bağırsağa geçiş yaparak çalışır. Bu işlem sonucunda tüketilen gıdaların miktarı kısıtlanır Böylelikle daha az yemek ve daha az emilim neticesinde kilo kaybını görmek mümkün olabilir.
Her ameliyatın riski vardır. Bbezite hastalarının kilolarından ve ek hastalıklarından dolayı riskleri daha yüksektir. Ancak ameliyatın riski, obez olmanın doğurduğu risklerden çok daha azdır. Ameliyattan kaynaklı komplikasyonların görülme oranı yüzde 1'in altındadır.
Buna hastanın durumuna göre cerrahi ekip karar verir. İlk muayenede hasta ile yapılan konuşma, hastanın ek hastalıkları (özellikle şeker), psikolojik durumu ve kilo durumu değerlendirilerek karara varılır.
65 yaş üstündeki kişilere genellikle yapılmıyor. Ek hastalıkların daha sık bulunması sebebiyle ileri yaştaki morbid obezler yüksek cerrahi risk taşıyor. 11 yaşın aldındakilere kesinlikle yapılmıyor, 16 yaşında altındakilere de tavsiye etmiyoruz.
Cerrahi operasyonlarda aşırı kilo riski artırır. Bu riski azaltmak adına bazı önlemler alınabilir. Örneğin morbid obezite hastalarına ameliyattan önce mide balonu işlemi yaparız. Bu sayede bir miktar kilo verilir ve ameliyatı gerçekleştirebiliriz.
Laparoskopik yöntemle yapıldığı için iyileşme, normal hayata dönme, işe dönme, hastaneden taburcu olma süreleri çok kısadır. Hasta aynı gün ayağa kaldırılır. 3 gün sonra hastaneden taburcu edilir. 1 hafta sonra günlük işlerini yapabilir.
Ameliyatla birlikte yeniden yapılandırılan üst sindirim sistemlerinin yeni çalışma düzenine kolay uyum sağlaması için diyet yapmak gerekir. Ameliyatın başarısı ameliyat kadar sonraki süreçte uyulması gereken diyet ve egzersiz kurallarına da bağlıdır.
Ameliyattan birkaç gün sonra çok hafif egzersizlere başlanır. Zorlukları daha sonra kademe kademe artırılır. Programı doktorunuz verir. Bu programın dışına çıkılmamalıdır.
İlk 18 ay önermeyiz. Çünkü hasta kendi kilosuyla ilgilenirken bebek için gerekli besinleri alamayabilir. Ayrıca hızlı kilo kaybı fetusa zarar verebilir.
İlk önce ameliyatsız yöntemler uygulanmalıdır. Bunlardan fayda görülememişse ve cerrahi yeterliliğe uygunsa ameliyat yapılmalıdır.
Bu hangi ameliyatın uygulandığı ve ameliyat sonrası sürecin nasıl geçtiği ile alakalıdır. Hasta ameliyattan sonraki süreçte doktorunun verdiği tavsiyelere tam anlamıyla uyduysa fazla kilosunun yüzde 90'ını verebilir.
Ameliyat başarılıysa, ameliyat sonraki süreç deiyi geçirilmişse böyle bir ihtimal olmaz.
Memede saptanan kitlelerin hepsi kanser değildir. Ancak bir kitle saptadığınızda hekime başvurmalısınız. Kitlenin kanser olup olmadığı, hekimin yapacağı tetkiklerle anlaşılabilir.
Meme kanseri her yaştaki kadınlarda görülse daha çok 55-60 yaş üstü kadınların karşısına çıkar. Yani görülme riski yaş ilerledikçe artar.
Meme kanserinin birçok risk faktörü vardır. Bunlardan biri ya da birkaçı bir arada olduğunda kesinlikle meme kanserine yakalanılır diye bir durum tabi ki yoktur. Adı üstünde riski artıran faktörlerdir ve herhangi risk faktörüne sahip olan kadınların bunu sorgulaması gerekir.
Ailesinde meme kanseri olan kişilerde meme kanseri görülme olasılığı fazladır. Eğer kanser olan kişi birinci derece akrabaysa bu risk daha da fazladır. Normalde 40 yaşından sonra kontrol önerilirken ailesinde meme kanseri olan kişilerin daha erken kontrol edilmesini öneririz.
Eğer birinci derece akrabalarınızdan iki veya daha fazlasında meme kanseri varsa, iki kişiden fazla birinci derece akrabanızda meme ve yumurtalık kanseri varsa, ailenizde genç yaşta meme ya da yumurtalık kanseri görülmüşse, iki memesi birden meme kanserine yakalanmış birinci derece akrabanız varsa genetik tarama testi yaptırmalısınız.
Eğer kadınsanız zaten risk altındasınız demektir. Meme kanserine yakalanan hastaların yüzde 70'inin ailesinde bu hastalık görülmemiştir. Bu nedenle kendinizi muayene etmeli ve belirli aralıklarla doktor kontrolüne gitmelisiniz..
Nadir olsa da görülebilir.
Nasıl anneniz meme kanseri olduğunda risk taşıyorsanız babanızda görüldüğünde de aynı oranda risk taşırsınız.
Bununla ilgili bilimsel veri mevcut değildir.
Uzun süre doğum kontrol hapı kullanıldığında (10-15 yıl) meme kanseri riski artar. Bunun nedeni doğum kontrol haplarının içinde az miktarda östrojen ve progesteron hormonlarının bulunmasıdır. Kesildiğinde ise risk ortadan kalkar.
Obezite başlı başına bir hastalık olmakla birlikte birçok hastalığın da nedenidir. Bunlardan biri de meme kanseridir. Vücuttaki yağ dokusundan da östrojen hormonu üretilmektedir. Bu da obez kadınlarda bulunan toplam östrojen miktarının artmasına sebep olur ve meme kanseri riskini de bir miktar arttırır.
Son derece faydalıdır ancak yeterli değildir. Kişinin kendi kendine yaptığı rutin kontroller bir tehlikeyi sezme açısından yararlıdır. Ancak tehlikeli bir durum olduğu anlaşıldığında hemen hekime başvurmak gerekir. Tanı, hekimle birlikte yapılacak testlerle mümkündür.
Halk arasında yaygın olan son derece yanlış bir düşüncedir.
Meme biyopsisi, meme kanseri tanısının son ve en kesin aşamasıdır. Kendi kendine yapılan muayene, hekim muayenesi, mammografi, meme ultrasonu gibi tetkiklerle kanser teşhis edilebilir. Ancak daha kesin ve ayrıntılı tanı için biyopsi gerekebilir. Hekiminiz biyopsi isterse bundan korkmayın.
Bir kadın için bacak veya kol ne ifade ediyorsa meme de aynı şekilde önemli bir uzuvdur. Bu yüzden meme cerrahlarının ilk hedefi memeyi almadan kanseri temizlemektir. Ancak burada erken teşhis çok önemlidir. Çünkü kanser ne kadar erken teşhis edilmişse ve ne kadar az yayılmışsa memeyi almadan tedavi etmek de o kadar yüksek oranda olacaktır.
Bu yorumun yapılmalısının nedeni erkek hastalarda genellikle ileri evrelerde meme kanserinin saptanmasıdır. Bu yüzden daha kötü olduğu yorumu yapılır.
Evet görülebilir. Hamileyken veya emzirirken görülen kitleler her ihtimale karşı doktora gösterilmelidir.
Ağza ekşi su ve gıda atıklarının gelmesi, geğirme, şişkinlik, yutma güçlüğü en sık görülen şikayetler arasındadır.
Yemek borusunda hareket bozukluğu, mide boşalımıyla ilgi sorun, mide kapağında yapısal bozukluklar mevcutsa; yeme ve yaşam şartlarında düzensizlik varsa reflü olunur.
Hastanın hikayesi ve muayenenin ardından reflü tanısında altın standart olan gastroskopi yapılır.
Tüketilen besinlere, fazla kilolara, dar kıyafet giymemeye, yüksek yastıkta yatmaya, yatmadan önce gıda tüketmemeye dikkat etmeliler.
Evet reflü göğüste ağrı yapabilir. Ağrıyla birlikte yanma hissi de görülür.
Sık görülen belirtiler arasında olmasa da atipik dediğimiz belirtiler arasında ses kısıklığı vardır.
Evet kaynaklanabilir. Tıpkı ses kısıklığı belirtisi gibi atipik bir belirtidir. Ancak çoğu kez nedeni anlaşılamayan kuru öksürüğün altından reflü hastalığı çıkar.
Midede yanma, ağza acı su gelmesi, ekşime, yenilenlerin boğazdan yukarı gelmesi, bulantı ve şişkinlik hissi reflünün en sık görülen belirtilerindendir.
Sürekli boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, kuru öksürük, ses kısıklığı reflünün az bilinen belirtileri arasındadır.
Reflü hastalığına neden olan faktörler arasındadır. Önermeyiz.
Alkollü içecekler de reflüye neden olan faktörler arasındadır. Kapak sisteminin daha fazla genişlemesine yol açarak reflüyü artırma özelliği vardır.
Evet olabilir. Sigara mide asidini artırarak yemek borusunda tahrişi artırır. Ayrıca alt özofagus sfinkterinin işlev bozukluğu reflünün oluşmasında önemli bir etkendir. Sigara, bu kas mekanizmasının kapanma basıncını düşürebilir ve fonksiyonunu bozabilir.
Evet karıştırılabilir. Özellikle göğüsteki ağrı hastalarda kalp krizi endişesine neden olur.
Evet olur, fakat çoğunlukla ileride kendiliğinden düzelir. Bebeklerde gastrointestinal sisteminin tam gelişmemiş olmasıyla ilgilidir.
Hamilelerde karın içi basıncı artışı ve hormonal değişikliklere bağlı olarak geçici reflü atakları görülebilir. Çoğunlukla hamilelik sonrasında düzelir.
Mümkündür. Ancak bu hastalığın seviyesine bağlıdır. Yaşam şartı düzenlemeleri ve ilaç tedavisi ile reflü son bulabilir.
Reflüye neden olan besinlerden uzak durmalısınız. Yaşam tarzınızdaki bazı yanlışları düzelterek reflüyü kendi kendinize yenebilirsiniz. Yüksek yastıkta yatmak, dar kıyafetler giymemek, yatmadan önce yemek tüketmemek gibi...
Portakal, poğaça, yeşil soğan, domates, nane, çikolata, kahve, yağlı yemekler, asitli gıdalar, baharatlı besinler vb.
Hayır, her reflü hastası ameliyat olmaz. Küçük bir kısmıdan ameliyat gerekir. Ameliyatsız yöntemlere rağmen reflü şikayetleri geçmiyorsa cerrahi önerilir.
Her ameliyatta komplikasyon riski vardır. Fakat gelişen teknolojiyle ve laparoskopik cerrahiyle bu oran oldukça düşüktür.
Reflü hayati tehlikeye yol açmaz, sadece hayat kalitesini düşürür. Çok düşük de olsa tedavi edilmeyen reflü hastalığının kansere yol açma ihtimali vardır. Ancak çoğunlukla hayatı çekilmez hale getiren şikayetlerden kurtulmak için ameliyata başvurulur. Ameliyattan sonra hastalarımız daha ameliyatı erteledikleri için pişmanlık duyarlar.
Laparoskopi ameliyatından 4-5 saat sonra ayağa kalkabilir, ertesi gün evinize gidebilir, birkaç gün içerisinde işe başlayabilirsiniz.
Laparoskopik cerrahi sonrasında hastalara ertesi gün taburcu edilir, 2-3 gün sonra masa başı işlerine dönebilirler. Beslenme kuralları ise genellikle 2.hafta sonunda bitirilir.
Reflü hastalığı ile yemek borusunun alt uç kanserleri arasında ilişki vardır. Fakat reflü hastalarında kanser gelişme olasılığı son derece düşüktür. Kanser ancak bazı öncül bulgulardan sonra ortaya çıkabilir.
Laparoskopik cerrahi kapalı ameliyat yöntemidir. Açık ameliyattaki gibi büyük kesi açılmaz. Yaklaşık 0,5 cm'lik deliklerden işlem yapılır. Kesinin küçük olması hastanın daha hızlı iyileşmesine, daha az ağrı duymasına neden olur. Yara izi daha estetiktir. Öte yandan ameliyat süreci daha güvenli ve konforlu geçer.
Bunun birkaç sebebi olabilir. Safra içeriğinin yoğunlaşarak çökmesi, safra kesesinin iltihaplanması, birtakım kan hastalıkları ve safra akımını yavaşlatan tıkanıklıklar safra kesesi taşlarının oluşma sebepleri olabilir.
Bazı kişiler safra kesesi taşı oluşumu için daha fazla risk taşır. Bunlar; kadın olmak, 40 yaşın üzerinde olmak, kilolu olmak, ailesinde bu hastalığın görülmesi, yüksek kolestrole sahip olmaktır. Ayrıca beyaz tenli kişilerde, koyu tenli kişilere göre daha fazla görülür.
Sanıldığının aksine yiyecek içeceklerin safra kesesi taşı oluşumuna doğrudan bir etkisi yoktur.
Evet, olabilir. Safra kesesi taşları özellikle yemekten sonra hazımsızlık, bulantı, karın ağrısı, şişkinlik, geğirme gibi şikayetlere yol açabilir.
Evet vardır. Yukarıdaki soruda verdiğimiz cevaplar mide ile ilgili başka bir sorunun belirtileri olabilir. Bu yüzden gastroskopi yapılmalı ve sorunun kaynağı bulunmalıdır. Bazı bağırsak, karaciğer ve pankreas hastalıkları da hazımsızılığa yol açabilir.
Safra kesesi taşlarından kurtulmanın tek yolu ameliyattır.
Evet şarttır. Safra kesesi taşlarının böbrek taşlarında olduğu gibi kırdırma ya da düşürme gibi tedavi yolu yoktur.
Hazımsızlık şikayetleriniz devam eder. Ancak daha da önemlisi taşlar küçükse safra yollarına düşer ve safra kanalını tıkar. Bu da şiddetli ağrıya neden olur. Taşlar büyükse safra kesesinin çıkışını tıkayarak kesenin şişmesine ve iltihabına neden olur. Bu, acil ameliyatlık bir durumdur.
Günümüzde en uygun tedavi şekli laparoskopik (kapalı) cerrahidir. Bazı hastalarda bu mümkün olmayabilir. Böyle bir durumda açık ameliyatı tercih ederiz.
Laparoskopik cerrahide çok küçük kesiler açılarak ve kamera yardımıyla tedavi sağlanır. Açık ameliyatta ise ortalama 10 cm'lik kesi açmak gerekir. Kesi ne kadar azsa ameliyat sonrasındaki sancı o kadar az olur ve iyileşme o derece hızlı gerçekleşir. Kapalı ameliyatta günlük hayata dönüş çok hızlıdır. Hastaneden daha erken taburcu edilirsiniz. Ağrı daha azdır.
Safra kesesinden taşlar alındığında yeniden taş oluşumu meydana gelebilir. Safra kesesinin olmaması hayatımızı hiçbir şekilde etkilemez. Bu yüzden safra kesesi alınır.
Safra kesesinin rolünü bundan sonra karaciğer üstlenir. Bu durum herhangi bir dezavantaj yaratmaz. Sadece ameliyattan sonraki ilk günlerde vücudunuz adapte olmaya çalışacağı için zorlanabilir. Kısa süreli hazımsızlıklar görülebilir. Ancak bunun olmaması için ameliyattan sonra ilaç tedavisi uygulanır.
Kapalı ameliyat için 1 gün, açık ameliyat içinse 2 gün kalmanız genellikle yeterli olacaktır.
Genel anestezi ile uyutulursunuz.
Keseniz alındıktan sonra tekrar taş oluşmaz. Ancak nadiren de olsa safra yolunda oluşma ihtimali vardır.
Aslında şikayet yoksa ameliyat olmaya gerek yoktur. Ancak bazı hekimler ileride kalp ve akciğer hastalıkları geliştiğinde ameliyat yapmanın riskli olabileceği için şimdiden ameliyatla kesenin alınmasını tercih edebiliyor. Öte yandan şeker hastaları şikayet olmaksızın ameliyat olmalıdır.
Bazen safra kesesinde taş görülmese bile iltihaplanma veya safra kesesinin uyumsuz çalışması nedeniyle ameliyat yapılabilir. Böyle durumlarda da hazımsızlık şikayetleri görülebilir. Yakınınız bu yüzden ameliyat edilmiş olabilir.
Online Randevu